Şu illâ yazılmalıymış gibi: Resimlerin hem bu denli çocuksu bir ışıltı, hem de bu kadar yetişkin bir keder taşıyor olabilmeleri şaşırtıcı... İyi tanındığı belli bir hüznü -hâlâ- 'bu' şaşkınlık ve naiflikle... şey...
'Kalp kırıklığı' dedi birisi, daha biraz önce. Ben en çok bu resmi sevdim; kendi içinin baskısından -kalbi- çatlayan, ama kırmızı, elektirik tonlarında, balçıklanmadan, nar içi gibi saydam bir ışıltıyla kendini 'saçan' bir için... şey'i... bu şey, farklı biçimlerde tüm resimlerde var galiba...
Ve bu kedicil -oyuncu, sokulgan, sıcak- ruhun gececil -sakin, bakışın dışına düşen bir şeyin tedirgin edici varlığında, melankolik- şey'le halvet oluşu... 'şey' gibi...
Meleklerin sonra; artık kanatların taşıdığı değil de kanatları 'taşıyan' bu güzel yaratıklar... ...güzeller...
İnsan sadece kendilerine dönen gözün yüzeyini değil, kendi -tuval- yüzeylerini bile titreten bu gözlerle ne yapacağını bilemiyor... çağdaş resmin bakışla kurduğu teorik ilişki malum, ama burada... çok şey...
Keşke bu şeyler'in hepsi -HEPSİ!- benim olsa! (İmza; kudurmuş mülkiyetçi)
Barış Kara Ankara’da doğdu. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Eğitim Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı’na kayıt olan Barış Kara 2001 yılında mezun oldu. 2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimine başlayan Kara, 2005 yılında ‘’Çağdaş Batı Sanatında Ağaç Soyutlamaları’’ adlı teziyle mezun oldu. Halen İstanbul’da yaşayan sanatçı çalışmalarına devam etmektedir.
(iletişim adresi:
bariskara76@gmail.com)
Şu illâ yazılmalıymış gibi: Resimlerin hem bu denli çocuksu bir ışıltı, hem de bu kadar yetişkin bir keder taşıyor olabilmeleri şaşırtıcı... İyi tanındığı belli bir hüznü -hâlâ- 'bu' şaşkınlık ve naiflikle... şey...
YanıtlaSil'Kalp kırıklığı' dedi birisi, daha biraz önce. Ben en çok bu resmi sevdim; kendi içinin baskısından -kalbi- çatlayan, ama kırmızı, elektirik tonlarında, balçıklanmadan, nar içi gibi saydam bir ışıltıyla kendini 'saçan' bir için... şey'i... bu şey, farklı biçimlerde tüm resimlerde var galiba...
Ve bu kedicil -oyuncu, sokulgan, sıcak- ruhun gececil -sakin, bakışın dışına düşen bir şeyin tedirgin edici varlığında, melankolik- şey'le halvet oluşu... 'şey' gibi...
Meleklerin sonra; artık kanatların taşıdığı değil de kanatları 'taşıyan' bu güzel yaratıklar...
...güzeller...
İnsan sadece kendilerine dönen gözün yüzeyini değil, kendi -tuval- yüzeylerini bile titreten bu gözlerle ne yapacağını bilemiyor... çağdaş resmin bakışla kurduğu teorik ilişki malum, ama burada... çok şey...
Keşke bu şeyler'in hepsi -HEPSİ!- benim olsa! (İmza; kudurmuş mülkiyetçi)
bu melek gibi güzel bakıyorsun sen de şamil,
YanıtlaSil"şey"lerin...çok içine...
sözlerini aldım meleğimin yakasına iliştirdim,
onları hiç ayırmayacağım,...