Sürekli 'masalsı' diyoruz bu resimlere. Artık neredeyse senin resimlerin için açıklayıcı sıfatlardan biri haline dönüştü bu. Şimdi, bakar dururken, aslında hiç de açıklayıcı olmadığını fark ettim 'masalsı'nın.
Masalsı etki benim için iki yerden zuhûr ediyor; ilki, anlatıdaki masumane çocuksuluktan.
(Özellikle resim değil anlatı diyorum çünkü bu resimler kelime çağırıyorlar. Ve çağrılan kelimeler bir hikâye çekimiyle dönüyor zihinde. Kendilerine kuvvetli bir biçimde bağlam arıyorlar. İnsan, çoğu durumda, buna direnemiyor. Üstelik bu tuvalde kelimeler kullanmanla hem doğrudan ilişkili hem de hiç değil; insan o kelimelerin orada mutlaka olmaları gerektiğini hissediyor, bir yandan da ressam bize ait bir mekânı işgal ediyormuş duygusu...)
İkincisiyse, ki ilkiyle de çok yakından ilişkili, dünyayı büyüleme çabası. Bu büyü, dünyaya onda olmayan bir masumiyet katıyor.
Aşkta örneğin; Terk edilmekte açığa çıkan o hırçın şeyler, kanı, onun anımsattığı kalp ağrısını ve deşilmiş/sökülmüş hiçbir şeyi dışarda bırakmadan -ki bu çok önemli; onlara gözünü kapatmadan, tam da onları görerek, onlara bakmak isteyerek, tıpkı balığın gözlerinin içine bakan bir kedi gibi gözlerinin içine bakarak...-, bu resimlerde sakinleştiriliyor.
Masaldaki sessiz bilgeliği de çağırmak lazım o vakit buraya doğru... ki galiba zaten burada...
Şu; ne senin resimlerin, ne de Pelin'in anlatıları masalla o kadar barışıklar. Her ikiniz de, farklı biçimlerde, masalla sorunları olan kadın ve adamlarsınız. Bir yandan onu çok içinizde taşıyor, bir yandan da onun dışarda bıraktığı her şeyi ona dahil etmeye; onda olmayan, onun ötelediği, bakmadığı ikizini, yani masalın ötekisini de masalsız bırakmamaya çalışıyorsunuz.
Barış Kara Ankara’da doğdu. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Eğitim Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı’na kayıt olan Barış Kara 2001 yılında mezun oldu. 2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimine başlayan Kara, 2005 yılında ‘’Çağdaş Batı Sanatında Ağaç Soyutlamaları’’ adlı teziyle mezun oldu. Halen İstanbul’da yaşayan sanatçı çalışmalarına devam etmektedir.
(iletişim adresi:
bariskara76@gmail.com)
Sürekli 'masalsı' diyoruz bu resimlere. Artık neredeyse senin resimlerin için açıklayıcı sıfatlardan biri haline dönüştü bu. Şimdi, bakar dururken, aslında hiç de açıklayıcı olmadığını fark ettim 'masalsı'nın.
YanıtlaSilMasalsı etki benim için iki yerden zuhûr ediyor; ilki, anlatıdaki masumane çocuksuluktan.
(Özellikle resim değil anlatı diyorum çünkü bu resimler kelime çağırıyorlar. Ve çağrılan kelimeler bir hikâye çekimiyle dönüyor zihinde. Kendilerine kuvvetli bir biçimde bağlam arıyorlar. İnsan, çoğu durumda, buna direnemiyor. Üstelik bu tuvalde kelimeler kullanmanla hem doğrudan ilişkili hem de hiç değil; insan o kelimelerin orada mutlaka olmaları gerektiğini hissediyor, bir yandan da ressam bize ait bir mekânı işgal ediyormuş duygusu...)
İkincisiyse, ki ilkiyle de çok yakından ilişkili, dünyayı büyüleme çabası. Bu büyü, dünyaya onda olmayan bir masumiyet katıyor.
Aşkta örneğin; Terk edilmekte açığa çıkan o hırçın şeyler, kanı, onun anımsattığı kalp ağrısını ve deşilmiş/sökülmüş hiçbir şeyi dışarda bırakmadan -ki bu çok önemli; onlara gözünü kapatmadan, tam da onları görerek, onlara bakmak isteyerek, tıpkı balığın gözlerinin içine bakan bir kedi gibi gözlerinin içine bakarak...-, bu resimlerde sakinleştiriliyor.
Masaldaki sessiz bilgeliği de çağırmak lazım o vakit buraya doğru... ki galiba zaten burada...
Şu; ne senin resimlerin, ne de Pelin'in anlatıları masalla o kadar barışıklar. Her ikiniz de, farklı biçimlerde, masalla sorunları olan kadın ve adamlarsınız. Bir yandan onu çok içinizde taşıyor, bir yandan da onun dışarda bıraktığı her şeyi ona dahil etmeye; onda olmayan, onun ötelediği, bakmadığı ikizini, yani masalın ötekisini de masalsız bırakmamaya çalışıyorsunuz.
Masala asıl ihtiyaç duyanları...
Ups! Pelin'in biraz cinsiyetçi olduğunu söylemeyi unutmuşum...
YanıtlaSil